Bugünkü dip tahtası menümüzde artık klasikleşen polen yine başı çekmekte. Bal mumu, plastik, propolis kırıntılarına bir ya da bir kaç arıya ait olduğunu tahmin ettiğim parçalar eşlik etmekte. Taze bal mumu kırıntıları tam da 2. ve 9. çerçevelerin altına denk geliyor. Yani verdiğim temel petekli çerçevelerde işlem yapmışlar.
Her seferinde karşılaştığım bu bal mumu, polen ve propolis kırıntılarından çıkardığım sonuç şu ki; arılar bal mumu üretip petek kabartırken bol miktarda bal mumu döker; arılar propolis ile işlem yaparken bol miktarda propolis döker; arılar petek gözlerine polen depolarken (zira dip tahtasındakiler henüz balla karıştırılmamış olduklarını gösteriyor) bol miktarda polen döker. Bu durum ya normal bir durum ya da benim kovan iç hizmetlerinde çalışan arılarım çok beceriksiz.
Hala az da olsa plastik kırıntıları olması propolis ızgarasının da kemirildiğini işaret ediyor olabilir. Plastik propolis ızgarası kullanmayı önermiyorum. Zira propolis konulacak hücreler çok miktarda çapaklı. Bu plastik parçalarının propolise karışması kaçınılmaz. Ayrıca arıların kemirme alışkanlıklarının çok ileri düzeyde olduğunu gözlemliyorum. Kendilerine göre dizayn etmek için, kağıt, plastik veya tahta tüm bunları kemirdiklerini gözlemledim. Propolis ızgarası olarak metal olanları tercih edeceğim bundan sonra. Ana arı ızgarası olarak metal tercih etmiştim zaten. Üzerinde kimyevi bir madde olmadıktan sonra ahşap malzemenin kemirilmesi problem değil, zira zaten organik.
Kovanın önündeki ölü arılara üşüşen karıncalar. Uzunca bir süredir dip tahtasında dikkate değer miktarda karınca ile karşılaşmıyorum. Ardı ardına süren bir yağmurlu dönemden sonra (geçmiş haftalarda) ortalıkta pek bir karınca kalmamıştı. Öyle ki kovanın yanındaki incir ağacı yapraklarına kadar karınca ile dolu idi ancak yağmurlardan sonra orada bile karınca kalmamıştı. Şimdi ancak böyle arı ölülerine üşüşüyorlar. Arının içini tamamen boşaltıyorlar.
Ballığa koyduğum kapalı gözlü yavrulu çerçeveler. Çerçevelerden sonra bölme tahtası koymadığım için üç yerden dalak yapmışlar. Dalakları aldım ve 2. çerçeveden sonra bölme tahtası koydum. Bir müddet ana arı ızgarasını gözlemledim, arılar rahatlıkla geçebiliyor mu acaba diyerekten. Evet geçebiliyorlar ama pek de rahat geçtiklerini söyleyemem.
Tek tük bazı gözlerde polen görülüyor.
Ballıktaki 2. çerçevenin dış yüzü. Sağ alt köşesi. Erkek arı gözü olarak çok iri geldiler bana. İlk gördüğümde korktum, acaba arılar ana arı ızgarasından geçemiyor ve bunun sonucunda da ballıktaki arılar anasızlık hissine kapılmış olabilir diye.
Ballıktaki 1. çerçevenin sırlı bal kemerindeki sırları kaldırmışlar. Ve afiyetle bal yiyorlar. Sırların henüz çok yeni kaldırıldığı belli. Ancak bunu benim kontrolüm esnasında değil de daha öncesinden yapmaya başladıklarını düşünüyorum. Aksi halde o kadar hızlı olamazlar sanırım.
Fotoğraf yavru arı uçuşunun yoğun olduğu bir zamanı gösteriyor.
Uçuş deliğinin sağ tarafında hala istediğim trafik oluşmadı. Kovan iç düzeninde değişiklik de yapmış olmama rağmen. Ancak eskisine göre tabii ki çok daha hareketli.
Son zamanlarda polen trafiği durma noktasına geldi neredeyse. Yani çok çok az. Bu durum birden bire oluşmadı. Zamanla azaldı. Neden? Çünkü çevrede polen kaynağı kalmadı artık. Böğürtlenler umduğum gibi olmadı. Etrafta çok fazla böğürtlen olmasına rağmen ve de yeşilliklerini korumalarına rağmen çiçeklenemediler. Çok yakında bir düzene kadar kurtbağrı var. İlk gördüğümde tüm ağaçların üzeri arı doluydu. Ancak son baktığımda sadece birisinde arı vardı. Ondan polen mi alıyorlar nektar mı alıyorlar anlayamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder