Varroa mücadelesini kardeşim yaptı. Dip tahtasını fotoğraflayıp bana gönderdi. Dip tahtasının durumu varroa mücadelesinin sonuçlarının raporlanması gibi.
Propolis ızgarasından bir görünüm. Mumla karışık. Izgara delikleri kenar hattı boyunca propolis ile kapatılmış, orta alan ise mum ile kapatılmış.
Propolis miktarı beklediğimden daha az.
Bal hasadını kovanın bulunduğu yerde çadır kurarak yapmayı planlıyordum. Bunun için bir çadır almıştım daha önceden. Ancak çadırı kurmaktan vazgeçtim. Hasadı bizim evin orada yapmaya karar verdim. Bu maksatla ballığı alıp eve geldik, ballıkta arı kalmayacak şekilde. Arıların olduğu kısmı yerinde bıraktım. O kısımda da tamamen ballı çerçeveler vardı ancak onlara dokunmadım.
Hasat işlemini bizim evin bahçesinde yaptık. Hasat işlemi başlangıcında tek tük arı geliyordu çevreden. Ama zaman geçtikçe arı miktarı artamaya başladı. Biz de tezgahı içeriye, evin giriş kısmına kurup orada devam ettik. Dışarıda kalan bal ve mum kalıntılarını temizlememe rağmen arılar gelmeye devam ettiler. Hatta hasat işlemi bittikten bir kaç saat sonra bile kapının önünde ciddi miktarda arı vardı. Ancak saatler sonra oradan ayrıldılar. Açık alanda bal hasadı yapılmamalı kapalı bir ortamda yapılmalı.
Sır alma bıçağı ile sırların alınışı.
Genellikle sır bıçağını kullandık ancak sır bıçağının alamadığı engebeli kısımlarda veya kalan mum artıklarında sır tarağını kullandık. Bir dahaki sefere sır alma rulosunu da denemek isterim.
Balımız kestane ağırlıklı ıhlamur ile karışık. Baharda aldığım bahar balından çok farklı.
Sırları alınan çerçeveler bal süzme kazanında. Bu makinanın üstteki kapakları portatif. Çevirme anında bu kapakları kaldırmak tehlike yaratabilir. Kapak elinizden kayıp hızla dönen çerçevelere çarptığında ciddi yaralanmalara sebebiyet verebilir. Zira bu durum bizim başımıza geldi. Babam kapağı kaldırmak isterken kapak hızla dönen çerçeveye çarpıp babamın suratına fırladı. Kapağın köşesi gözünün bir santim yanına, burnuna çarptı. Gözüne gelseydi... düşünmek bile istemiyorum. (Daha sonra bu kapakları matkapla delip makinanın bağlı olduğu metal saca bağladım. Kapaklar açılıp kapanabilecek ama yerinden çıkmayacak şekilde. Bu tarz makina kullananlara şiddetle öneririm.)
Makinada peteklerden süzülen balda mum kalıntıları oluyor. Bu sebeple balı aldığımız kapların üzerine süzgeç koyuyoruz.
Kovandan 26 kilo kestane balı aldık. Haziranın ilk haftasında da 16 kilo bahar balı almıştık. Toplamda 42 kilo bal almış olduk. Bu ballardan kendime birer kilo aldım.
Bahar balımızın tadına bakabildik. Muhteşem bir koku ve muhteşem bir lezzet. Babam, erguvan ağırlıklı bir bal olduğunu söylüyor. Ve ekliyor "Şimdiye kadar böyle bir bal yememiştim."
Arı kestaneye götürülürken kovan kapağı olmaksızın arabaya konulmuştu. Bu sebeple örtü bezi olarak kullandığımız çuval kovana raptiyelenmiş.
Ballıktaki 10.çerçevenin bir yüzü boş. Diğer yüzünün 1/4'i sırlanmış. Sırlanmamış alanlarda da az miktarda bal.
Ballıktaki 9.çerçevenin iki yüzünün de 1/4'lik kısımları sırlanmış. Sırlanmamış alanlarda da çok miktarda bal.
Ballıktaki sondan 5 çerçeveyi kontrol ettim. İlk sıraya doğru gittikçe çerçevelerdeki bal miktarı artıyor. Ortalama olarak her çerçevede iki kg civarı bal mevcut.
Arının konulduğu yer beni şaşırttı. Daracık bir alana konulmuş. Ve yeri de pek hoş değil. Kestaneliğe uzak olması da cabası. Hemen yandaki mezarlıkta bol miktarda ıhlamur vardı. İlk konulduğunda onlardan faydalanmış olabilir.
Arı, misafir olduğu evin küçük bahçesinde. Arının bulunduğu yere 5 metre yaklaşsanız orada arı olduğunun farkına varamazsınız. Etrafı ağaç ve çalılarla çevrili. Yakın çevredeki çiçeklerde arı da göremedim. Kim bilir nereye uçuyorlar. Ağaç ve çalılar sebebiyle kovan girişinde dikine bir trafik oluşmuş.
Oldukça korunaklı olmuş :)
Yukarıdaki resimde görülen karton, strafor ve tahta; kovanın üzerinde idi. Yağışlı havalarda faydası olmuştur. Artık yağmur yağmayacağını düşünerek onları kaldırdım. Ancak babam, "Onlar arıyı güneşten de koruyacaklardı." dedi. Neyse ki arının bulunduğu yer fazla güneş alan bir yer değil.
Uçuş tahtasını 5 dakika kadar gözlemledim. Önemli ölçüde bir trafik var. Fakat polen yok. Yukarıdaki resimde beyaz ile işaretlediğim arıda çok az miktarda polen var. Dışarıdan gelen arıların ayaklarında polen yok, acaba midelerinde nektar var mı? Boşa çalışmıyorlardır sanırım. Arı polen getirmişse bunu görürsünüz, ancak nektar getirmişse... Bir yerde okumuştum, nektar yüklü arı uçuş tahtası üzerine belirli bir yükseklikten ani bir iniş yapar imiş. Bu bilgi ile gözlemlediğimde yaklaşık 4-5 cm yükseklikten ani bir iniş yaptıklarını gördüm. Umarım yanılmıyorumdur :)
Yukarıdaki resimde kırmızı ile işaretli arılar kovanı havalandırıyor. Onlara yardımcı olacağını düşünerek dip tahtasını kovandan aldım.
Dip tahtasının genel görünümü. Klasik kalıntıların küflenmiş hali...
Dip tahtasının sol köşesinde yavru gözlerine ait pupa sırları görünüyor. Gözden çıkacak yavrular bu sırları oldukça düzgün kesmişler zira sırlar bütünlüğünü korumuş. Bu sır parçaları henüz küflenmediğine göre son yavru çıkışı kuluçkalığın son çerçevelerinden olmuş.
Net olmamakla beraber tek tük varroa görülüyor.
Bal süzme makinesinin tabanı kenarlara doğru eğimli, bu güzel bir özellik. Fakat bal tahliye deliği tabandan biraz yüksekte kaldığından dolayı bir kısım bal kazanda kalıyor. Bal süzme işleminden sonra kazanda kalan bulaşık balın hijyenik bir ortam sağlayacağını belirterek temizlememelerini söylemiştim. Ancak bu kadar balın kazanda kalacağını düşünememiştim. Karıncaların istilası da cabası...
Yukarıdaki fotoğraf 12 Haziran Cuma günü çekildi. Bu ağaç bizim eve ve sahile yakın bir konumda. Bu ağacı arıları götüreceğim kestanelikteki ağaçların çiçeklenme durumunu anlamak için referans olarak kullanıyorum.
Yukarıdaki fotoğrafta 19 günde ne kadar çiçeklendiği görülüyor.
Arıları kestane için Paşamandıra Köyü'ne götürmeyi düşünüyordum. Ancak arkadaş ile koordinasyonu sağlayamayınca kardeşim ve babam arıları bu akşam saat 22:00'de Alibahadır Köyü'ne götürdüler. Zira kardeşimin orada bir tanıdığı vardı. Ancak arıyı koydukları yer kestaneliğe bir kaç km uzaklıkta imiş. Kardeşimin arabası biraz alçak olduğundan iki katlı kovanın kapağını çıkarmışlar ve örtü tahtası olarak kullandığımız çuvalı kovana raptiye ile tutturarak nakliyeyi gerçekleştirmişler.
Alibahadır'daki kestanelerin ne durumda olduğunu bilmiyorum. Ayrıca kestaneler arının verimli çalışabileceği mesafeden epey uzaklar. Arılar 5 km uçabilmesine rağmen bu mesafe bal verimi için hiç uygun değil. 200 metre mesafe ile 400 metre mesafe arasında bile verim açısından fark olduğu düşünüldüğünde; ben arıları kestaneliğin içine koymayı tercih ederdim. Ama böyle bir yer bulmak da güç; arıların kestanelik içerisinde çalınma riski yüksek. Kestaneliğe uzak ama komşunun bahçesine yakın daha güvendeler :)
Sabah 08:00'de başlayan bal hasadı üç saat kadar sürdü. Ballıktaki son iki çerçeve henüz hiç sırlanmamış. Hatta sırlanmamış çerçevelerden biri tam olarak kabartılmamış bile. Ancak arılar kabartma işlemini tamamlayamadan bal atmaya başlamışlar bile. Diğer çerçeveler ise önemli ölçüde sırlanmasına rağmen henüz hasat yapacak düzeyde değil. Kiminin 1/2'i sırlanmış, kiminin 3/5'ü sırlanmış. Hasat yapılacak çerçevenin en az 3/4'ü sırlanmış olmalı. Çünkü sırlanmamış alanlardaki bal henüz olgunlaşmamıştır. Yani baldaki su oranı henüz fazladır. Olgunlaşmamış bal hasat edildiğinde ilerleyen zamanda ekşime durumu oluşabilmekte. Ayrıca olgunlaşmamış bal hasat edildiğinde balın kıvamı olması gerekenden daha farklıdır, daha suludur.
10 Haziran 2015, Çarşamba günü saat 19:00 civarı babama arının ballığını kontrol etmesini rica ettim. Zira hafta sonu arıyı kestaneye götürmeyi düşünüyordum. Havalar ara ara yağışlı gitti. Arının bal stoğu hakkında da hiç bir fikrim yoktu. Arının aç olmadığından emin olmak istemiştim. Babam arının balı olduğundan emindi. Sanırım önceki hafta bir kontrol yapmış, beni bilgilendirseydi memnun olurdum. Neyse arının ballığını kontrol etti ve iki çerçeve hariç diğerlerinin sırlanmış bal olduğunu söyledi. Bu benim için gerçekten büyük süpriz oldu, böyle bir durumla karşılaşabileceğimi hesap etmemiştim. İkinci bir ballığım yok, ayrıca kabartılmış boş çerçevem de yok. Neyse bunlara çözüm bulunur ya ballığı kontrol etmeden kestaneliğe götürseydik :) Gerçi taşıma esnasında anlaşılırdı, kovanın ağırlığından...
Şu durumda arıyı kestaneliğe nasıl götürebilirim? İkinci bir ballıkla beraber kabartılmış çerçevelere ihtiyacım var. Veya bir bal süzme makinesine ihtiyacım var. Hemen pazar araştırmasına başladım. Ballık için mecburen kovanı aldığım Şakir Bey ile bağlantıya geçtim. (Kovan konusunda ülkemizde "tam bir standart" olmadığı için aldığım ballığın kovana uyacağından emin olmalıydım.) Ballık 45 TL. Bu arada Şakir Bey geçen hafta içi arılarını kestaneye götürmüş bile. İstanbul petekten (bize çok yakın) kabartılmış çerçeve fiyatlarına baktım, 27 TL. Toplamda 315 TL'lik bir maliyet. Gerçi 9 TL'lik kabartılmış plastik çerçeveler de varmış ama onları kullanmak istemedim. Kullanmadan önce erimiş mum sürmek gerekiyormuş. Hem buna arının bal atacağından da emin değilim. Ayrıca doğal mum olmasını da tercih ederim.
Aldığım malzemeler yukarıdaki resimde görüldüğü gibi. Sır alma tarağı, paslanmaz, 8 TL. (İki adet aldım.); Sır alma bıçağı, paslanmaz 2 mm çelik, keskin kısımları dalgalı özel kesim, 17,5 TL; Süzgeçli huni, paslanmaz, 20 TL; Bal süzme makinesi, 430 kalite, 4 çerçeve kapasiteli, paslanmaz, plastik elek, manuel, 360 TL.
Aldığım bal süzme makinesi uzun zamandır piyasada olan bir makine sanırım. Daha önce test edilmiş ve paylaşılmış.
Daha iyi bir makine almak istiyordum (en azından 304 kalite) ancak stokta kalmamış. Bizimkiler de balı süzdükten sonraki görüşlerine göre makineden memnunlar. 430 kalitede krom oranı fazla iken 304 kalitede de ise nikel oranı daha fazla. Nikel fiyatları da yüksek olduğundan 304 kalite daha pahalı. 430 kalite daha parlak, 304 kalite ise daha mat bir görünüme sahip. Ayrıca 430 kalite mıknatıslanma özelliği gösterirken 304 kalite mıknatıslanma özelliği göstermiyormuş. 304 kalite "Östenitik Paslanmaz Çelikler" grubuna 430 kalite ise "Ferritik Paslanmaz Çelikler" grubuna giriyormuş.
Sır alma işlemini olabildiğince hassas yapmalıyız. Zira arının petekleri onarmak için yeterli vakti olmayabilir. Sır alma tarağı petek gözlerini daha fazla bozduğundan dolayı sır alma bıçağı ile çalışıldı. Ancak bıçağın alamadığı kısımlarda sır alma tarağı kullanıldı. Azami özen gösterilmesine rağmen arılara yine de büyük iş düşüyor.
Anlaşılan yukarıdaki alanda sır alma tarağı daha fazla kullanılmış. 20 çerçevelik güçlü bir arımız var. Bakalım zamanında onarabilecekler mi?
Sır rulosunu almamıştım. Açıklamasında şöyle yazıyor: "Petek gözlerini zedelemeden ve bozmadan çok pratik bir şekilde açar ve çerçeveleri süzmeye hazır hale getirir." Sonucu gördükten sonra bunu almadığıma ve denemediğime pişman oldum. Fiyatı 15 TL.
Çerçeve taşıma kabını ise almayı unutmuştum. Fiyatı 25 TL.
8 çerçevenin hasadı yapıldı. Çerçeveler dörderli iki grup halinde alındı. İlk grubun sır alma ve süzme işlemi tamamlandıktan sonra kovana verildi. Sonra ikinci dörtlü grup alındı. Çerçeveler kovandan alınırken üzerlerindeki arı kovana silkelenmedi, arıcı fırçası yardımı ile süpürüldü.
Süzülen bal tartılmadı ancak 16-17 kg civarında tahmin ediliyor. Balı tadanların kimisi akasya balına benzetti kimisi de gül reçeline. Ama tadanlar tadını ve kokusunu beğenmişler.
Hasat yapmaya karar verdiğimde valide hanım "Bu zamanda hasatın iyi olmayacağını, balın çok sulu olacağını ve pek de bir tadının olmayacağını" söylemişti. Böyle düşünmesinin sebebi tabii ki geçmişteki arıcılık tecrübeleri. Onlar bahar balı almaya alışkın değillerdi. Çünkü yaptıkları arıcılık şekli ile bu pek olanaklı değildi.
Hasada ben katılamadım. Ancak uzaktan yönlendirmeye çalıştım. Ufak tefek koordinasyon problemleri olabilir. Ancak gayet başarılı bir hasat oldu. Emeği geçenlere teşekkürler.
Bugün arılarımla beraberliğimizin birinci yıldönümü. Yola beraber çıktığımız arılardan yalnızca biri hayatta. Ana arı! O da varlığını hayatını tamamlayanlara borçlu!
Öğleden önce kovanın yanına oturup onları izledim. Onları polen getirirken izlemek büyük keyif.
Bahçedeki kiraz ağacı. Kirazlar pazara düştü, kilosu 10 TL. Kirazın kilosu pazarda 5 TL'ye düştüğünde bizimkiler de yenecek kıvama gelmiş olur.
Komşunun bahçesindeki acem borusu henüz çiçeklenmemiş.
Bizim sokaktaki böğürtlenler.
Pamukotu, böğürtlen, katırtırnağı... Arılarımın izini sürmeye çalıştım, acaba nereden polen getiriyorlar. Ama tespit edemedim. Bu fotoğraflar görülen çiçeklerde tek tük...
Kestanenin ne durumda olduğunu bu ağaçtan takip ediyorum.
Kestane için daha vaktimizin olduğu görülüyor. Sahile yakın bu kadar olmuşken Paşamandıra'da yani daha iç kesimde ve daha yüksekte olan bir yerde biraz daha geç olurlar diye düşünüyorum. Beş gün gerimizde olsalar çiçeklerin olgunlaşmasına da 10 gün olsa, nerden baksan acelem yok :) Şu an arının bu ağaçtan polen alabileceği bir durum göremiyorum. Acaba çiçeklenmenin ilk hangi evresinde nektar ve polen gelmeye başlıyor.
Kestanenin geçen yıl 19 Haziran'daki durumu ve 28 Haziran'daki durumu. Ama o tarihler çiçeklenmenin ortalarına tekabül ediyor sanırım. Bu sene kışın uzun sürdüğünü de hesaba katarsak 15 Haziran bile geç bir tarih olmayabilir.