Translate

29 Kasım 2023 Çarşamba

Uluderenin Kaybolan Parıltısı

Uludere'nin berrak suları, dağların kucakladığı vadiler arasında bir serüvene başlar. Kayalar, irili ufaklı, dans edercesine sıralanmıştır, zamanın aşkla oyduğu figürlerle. Bu kayalar, Uludere'nin özgün mücadelesine tanıklık eder, suların melodisine eşlik eder.

Yosunların gizemli dokunuşu, kayalara asılıdır. Likenin yeşilinden mavinin inceliğine uzanan bu örtü, suyun altında birer ressam, birer şair gibi eserlerini dokur. Likenler, sevdaya inanmış gibi, kayaların arasındaki derinliklerde öyküler anlatır.

Uludere'nin kalbinde yankılanan suyun şarkısı, balıkların dansıyla bulur anlamını. Birer masal kahramanı gibi, dere sularında yüzerler, kayaların arasındaki gizemli labirentlerde yaşamlarını sürdürürler. Yengeçler, kayaların kuytularında, hayatın çetin akışına direnişlerini sürdürürler.

Kuşlar, gönül rüzgarlarında süzülürler, su kenarındaki çiçeklerin narin kokusunu solurlar. Gökyüzü, dereyle buluşur, bir ahenk içinde dans ederler. Gökyüzü, sudaki yansımalarla özdeşleşir, doğanın bütünlüğünde birleşir. Suyun melodisi, kuşların şarkısı, kayaların sessiz direnişi; hepsi bir arada, bir öykünün kusursuzca yazılmış sayfaları gibi.

Bu vadide, yaşamın şiirsel bir hikayesi yazılır. Uludere'nin suları, kayaları, bitkileri, kuşları hepsi bir araya gelir ve doğanın büyülü bir konseri başlar. Bu ekosistem, adeta bir şiir kitabıdır; her sayfasında ahenk ve uyumun izlerini taşır.

Uludere'nin kayaları, ekosistemin melodisinde en özel notalardandır. Bu kayalar, vadilerden sökülüp yerlerinden taşındığında, doğanın kendi içindeki müthiş uyumu darmadağın olur. Kayaların boşluğu, adeta bir hicranın esintisi gibi, derede yankı bulur.

Derenin ahenkli suları, kayalara çarpmadıkça, bir zamanlar o eski şarkının melodisi, notalarını kaybeder. Su, kayalara olan sevdasını kaybeder, özgürlüğünü, dansını kaybeder. Sular, bir zamanlar kayaların yönlendirdiği bir dans yerine, şimdi sessiz bir yasın ortamı olur. Yosunlar, kayalara sarılmak yerine suların içinde yitip gider. Vadiler, kayaların gidişini hüzünle anar, çünkü onlar, doğanın özgün anlatısının ayrılmaz bir parçasıydı. Gökyüzü, vadideki boşluğu hisseder, suya yansıyan yalnızlıkla sarhoş olur. Dere, kayalardan uzaklaştıkça, hikayesini unutmuş bir yolcu gibi akar, ahenksiz ve yalnız.

Uludere'nin yeni düzeni, bir zamanlar ahenkle çalan şarkının yerini alır, ancak bu yeni şarkıda bir boşluk, bir hüzün vardır. Kayaların ardında kalan sessiz çığlık, bir zamanlar var olan o doğal harmoniyi özler, ekosistemin kalbinde karanlık bir boşluğa neden olur.

Parıltı, Uludere’nin kraliçesi, Uludere'nin altın pullu prensesiydi. Kayaların arasındaki sırlı mağaralar, Parıltı'nın yumurtalarına ev sahipliği yapardı. Işıltılı bir ritüelde Parıltı, yumurtalarını kayaların koruyucu kollarına emanet ederdi. Yumurtalar, suyun altındaki gizli bir hazinenin bekçileri gibi parlar, geleceğin dansçıları olma vaadiyle dolup taşardı.

Ancak bir gün kayalar dere yatağından sökülüp götürüldüğünde, Parıltı, yumurtalarını bırakacak bir yuva bulamaz oldu. Derenin suları, bir zamanlar kayaların arasında gizlenen hayatın esintisini taşımaz oldu. Parıltı, derinlerdeki suların içinde, kendi ışıltısını kaybetti. Yavruları, bir zamanlar hayalini kurdukları dansı gerçekleştiremedi. Derenin suyu, bir zamanlar altın pullu prensesi barındıran bir masal yerine, hüzünle dolu bir şarkı söylemeye başladı.

Parıltı, kayaların arasında kaybolduğu zamanlardan, sadece bir efsane olarak kaldı. Derenin sularında, Parıltı'nın ışıltısı yerine, bir melankolinin gölgesi uzandı. Uludere, bir zamanlar parıldayan bir mücevher kutusuyken, şimdi umarsızca akıp giden bir dere haline geldi.


Hiç yorum yok: