Translate

27 Eylül 2014 Cumartesi

Arılarım 126.Gün - Gecikmiş Hasat


Arılarımı en son 60 gün önce kontrol etmiştim. Dip tahtasının 60 günlük görüntüsü.


Alışılagelmiş kalıntıların dışında en önemlisi VARROA. Dip tahtasına baktığımda bunu fark edemedim. Çünkü vaktim yoktu. Ancak yukarıdaki makro çekim fotoğrafa baktığımda durumun vehametini gördüm. Ömürleri bittikten sonra dip tahtasına düştüklerini düşünüyorum. Aksi halde onları ne öldürmüş olabilir? Arıların sahibi bakımda gecikince bilmediğim bir çözüm mü buldu yoksa arılar. Dip tahtası bu halde ve ben varroa mücadelesine başlamadım henüz. Arıların durumunu düşünemiyorum bile.


Bu görüntü dip tahtasının gerçekten küçük bir kesiti. Birim alana düşen varroa miktarı çok ürkütücü. Çok çok hızlı üremişler. Bunu görmek önemli bir deneyim. Varroa mücadelesinin önemi ortada.


Ballıktaki iki eski çerçeve. Bu iki çerçevede önemli miktarda arı vardı. Ancak şimdi birer avuç kalmış. Bal kemeri çok eski. Ortada yer alan sırlanmamış açık gözlerde bir miktar bal önceki kontrolümde de vardı zaten.


Ballıktaki iki eski çerçevenin dışındaki çerçeveler yalnızca temel petekliydi. Onların ancak bir kısmı kabartılmış. Kabartma işlemi de tam olarak yapılmamış, kiminde yarım kiminde ise belli belirsiz.


Ballığı ters çevirdiğim kapağın üzerine aldıktan sonra ana arı ızgarasını aldım. Daha sonra da kuluçkalıktaki son çerçeveyi çektim.


Kuluçkalıktaki son çerçeve. Yukarıdaki de dahil kuluçkalıktan toplamda dört çerçeve aldım. Beşincisinin (baştan 6.) orta bölümü tamamen kapalı gözlü yavruluydu. Aldığım çerçevelerin üzerindeki arıları önce kovanın içine sirkeledim sonra da fırça yardımı ile kovana süpürdüm. Arıları kovana sirkelerken; önce çerçeveyi kovandan tamamen çıkarıp kontrol ettim sonra da çerçevenin yarısını kovana sokarak silkeledim. Zaten aldığım çerçeveler üzerindeki arı nüfusu da fazla değildi. En son bıraktığımda buralar arı doluydu, ama şimdi bu çerçevelerde yarısı bile yok. Asıl arı nüfusu beşinci (baştan 6.) çerçeveden itibaren başlıyor.

Aldığım bu dört çerçevenin yerine ballıktan aldığım kabartılmış iki çerçeveyi koydum. Daha sonra da ballıktaki iki eski çerçeveden birini koydum. En sona da iki litrelik bölme tahtası olarak da kullanılabilen şerbetliği koydum. Şerbetliğe; evde hazırladığım ve iki litrelik cam kavanozla getirdiğim şerbeti koydum. (Şerbet 1/1 oranında)


Ballığı aldıktan sonraki görüntü. Dip tahtasını kontrol etmeden önce arıyı bir miktar izlemiştim. Kovanda neredeyse hiç hareket yoktu. Bu esnada yağmur çiseliyordu. Hava 18 derece civarındaydı. Bu hareketsizliğin nedenini biraz da havanın durumuna bağlamıştım ama kovanı açtığımda anladım ki durumlar hiç de iyi değil.


Orada uzakta, bir başına ve gerçekten yalnız. Terk edilmiş gibi.


Hava şartları sebebiyle arılarıma 10 dakika ancak bakabildim. Yağmur çiselediğinden acele ettim. İşim bittiğinde sağanak ve fırtına çıktı. Zaten gün boyu yağmurluydu. Ancak bu işi de yapmam gerekiyordu artık. Allaha şükür ki eksikleri de olsa yapabildim.

Yanıma aldığım beş çerçeveden biri ballıktan aldığım eski çerçevelerden biri idi. Onun büyük bir bal kemeri vardı. Diğer bir çerçeve ise kuluçkalıktan çektiğim ve yukarıda da fotoğrafı görülen son çerçeve idi. Bu iki çerçeveyi kuluçkalığa vermeliydim, ballıktan aldığım yalnızca kabartılmış iki çerçeve yerine. Aceleden...

Varroaları görmeden önce arının bu kötü durumuna yalnızca eşek arılarının neden olduğunu düşünüyordum. Zira arıyı buraya ilk getirdiğimde büyük eşek arılarından bir tane görmüştüm. Sonra kardeşimden bir haber almıştım yaklaşık bir ay önce, arılara baktığında iki tane büyük eşek arısının kovanın önünden uçarken iki tane arıyı kapıp götürdüğünü görmüştü.

Kuluçkalıktan dördüncü çerçeveyi çekerken çerçevenin kovanın uçuş deliğine bakan tarafını acayip zorlanarak çıkarmıştım. Hatta bir ara ürküp arıların "Bin bir zorlukla ürettiğimiz balımızı alma!" beddularına maruz kaldığımı düşünmüştüm. Ancak anladım ki kovanın uçuş deliğinin sonradan açtığım bölmesini mumla veya propolisle (çok zorlandığıma göre propolis olmalı) kapatmışlar. Bu durumu fark edince uçuş deliğinin sonradan açtığım bölümünü tamamen, diğerini de yarıya kadar kapattım. Uçuş deliğinin birini propolisle kapatmalarının nedenini eşek arılarına bağlıyorum. Ama neden mum değil de propolis?

Sonuç olarak arıların bu kötü durumunun nedenleri bana göre: Varroa ve eşek arıları.


Bal süzme makinem olmadığı için petekleri kesmek durumunda kaldım. Üç çerçevenin balını aldım. Çerçeve tellerinin hizasından kestim. Çerçevelerdeki bal miktarları yaklaşık aynı. Ve yukarıdaki resimde görüldüğü gibi. Sırlanmamış kısımlarda da bal var. Ancak onlar sırlanma seviyesinde dolmadığından içlerindeki su oranı da fazla. Yani yeterince olgunlaşmamış.


Tabii kesme işleminden önce balın tadına baktım. Ancak balın tadını beğenmedim. Bu balın %80'i ıhlamurlar varken yapıldı. Bu nedenle balda ıhlamur tadı bekliyordum. Yiyenlerden bazıları ıhlamur tadı aldı. Ama ben pek ıhlamura benzetemedim. Kestaneye benzeten de oldu. Balın tadı çok keskin. Tadını beğenmesem de 8 kaşık kadar yedim. Yedikten yarım saat kadar sonra dudaklarımda hafif bir uyuşma oldu ve geçti. Aslında korkmasam daha da yiyecektim.


Ballı bir petek kesildikten sonra...


Çerçevenin birinde bal olmayan alanda bol miktarda polen ve onun dışında da günlük yumurta vardı. Bu çerçeveyi kovandan alırken ne polenleri gördüm ne de günlük yumurtaları. Muhtemelen sondan dördüncü çerçeve. Yani çıkardığım son çerçeve. Bunları fark etmeyip de bu çerçeveyi almış olmama çok üzüldüm. Bu çerçeveyi almış olmak büyük bir hataydı. Bu polenli alan onlar için çok değerli idi. Kış arılarının bakımı için gerekliydi. Bu işin acele etmeden dikkatle yapılması gerektiğini acı bir tecrübeyle öğrenmiş oldum.


Özenle hazırladıkları, enzimlerini kattıkları, rengarenk polenler... Ressamın paletindeki boya gibi... Kim bilir hangi başyapıtı yapacaklardı.

Hiç yorum yok: